22 Nisan 2015 Çarşamba

Mim / Bir Kitap Olsaydım

Sevgili "Kore Günlüklerim" bloguna bu güzel mime beni de kattığı için teşekkür ederim. Tam bana göre gerçekten :)

Hiçbir zaman mantık insanı olamadım. Mantıksal düşünüp hareket eden insanları da asla anlamadım. Denemedim mi sanıyorsunuz, tabi ki denedim. Kalbimi aldım çöpe attım, sonra bir baktım ki kendimi kaybetmişim. Yok dedim olmuyor, ne yaparsam yapayım başaramıyorum. Sonunu bile bile aynı hatayı yapıyorum, bile bile yanlışı seçiyorum. Hayır asla bıkmıyorum. Düşüyorum, dizlerim kanıyor, günlerce ağlıyorum, acım içime içime akıyor ama yok pes etmek bana göre değil, yine bir gayret kalkıyorum. Kalbimin sesini dinlemek bana bu zamana kadar ne kazandırdı derseniz, çok iyi insanlar... Şaka şaka hep en yakınımdakilerden yedim en büyük darbeleri. 24 yıldır aradığım tek bir soru var: "Mantık nerede?" 

İşte bir kitap yazacak olsam, adını "Mantık nerede?" koyarım. Satar mı satmaz mı bilmiyorum ama bu dünyada yalnız olmadığımdan eminim. Elbet birilerinin "kalbine" dokunur. Şöyle bir an bakınca sanki bir kişisel gelişim kitabı gibi duruyor :) Aman, kitap benim kitabım değil mi! Burda kuralları ben koyarım! İç yüzleşmelerimi, hayata bakış açımı, yaşadıklarımı yazacağım bu kitap yer yer trajik komik yer yer ise acı içerir. 


Kitap Kapağım şu resimdeki gibi bir şey olurdu ama tam olarak istediğim bu değil, daha yaratıcı bir şeyler olmalı. Hafif esprili hafif hüzünlü bir kapak olmalı ama asla öyle rengarenk değil. 

Arka Kapak Yazısı:

Ordan tuttum olmadı, burdan tuttum olmadı. Kalbim beni bir türlü rahat bırakmadı. Aklını yitirmişcesine hatalar yaptım. Neye elimi attıysam kuruttum. Düşe kalka yaşarken, kaybettiğim aklımı aradım. Sevdiğim insanlar mı? Hakikaten nerede onlar? Hele ben hep yanındayım diyenler? Neyse buralarda bir yerde mantığımı düşürmüşüm, gören oldu mu?

Önsöz:

Bir sabah farkettim ki kedim bile benden daha mantıklı davranıyor. Aklım hep karışık, devamlı konuşuyorum. Kalpsiz olmak nasıldır acaba? Şu koca evrendeki yalnızlığıma ortak olacak birilerini arıyorum. İşte karşımdasın, hoşgeldin. Sende mi anlaşılmadığını düşünüyorsun, boşver en azından bir fincan kahven ve düşüncelerine ortak olacak biri var karşında. Tanışalım mı?

Kime ithaf olurdum?

Benim gibi hisseden herkese.....

Bende sevgili "Çay Geçen Hanı" blogunu mimliyorum, eminim ki harika bir kitap yaratacaktır.

Sevgiler.
Devamını oku »

Film Molası / Ruby Sparks (Hayalimdeki Aşk)



Bu aşk meşk olayları ne kadar karmaşık meseleler değil mi? Birisiyle tanışırsınız, ayılırsınız bayılırsınız, onsuz bir dakika bile geçirmek istemezsiniz değil mi? Evet her ilişkinin ilk günleri heyecanlıdır, karnınızda kelebekler mi uçuşmaz, filler mi debelenmez. Ama gel gör ki mutlu son sadece masallarda oluyor. Aradan biraz zaman geçtikten sonra o ilk zamanlarda göremediğin şeyleri görmeye başlarsın. Ağzını şapırdatmasından tut ayağına giydiği ayakkabı bile batmaya başlar size. Nedir bu kusur arama merakı bilmiyorum, sanki biz dört dörtlük insanlarız da bir tek karşımızdaki yamuk. Yok öyle yapma, yok böyle söyleme, yok gelme, yok gitme derken bir bakmışız tek yaptığımız karşımızdakini değiştirmeye çalışmak olmuş. Bir ilişkiye başlayınca canavarlaşmayan kaç kişi var acaba aramızda ? Peki bu durumdan mutlu olan kaç kişi var ?



İşte tüm bu anlattıklarımı alışılmışın dışında bir tarzda izlemek istiyorsanız, karşınızda "Ruby Sparks". Alışılmışın dışında diyorum çünkü sıradan bir romantik komedi değil. Oğlan kıza aşık olup agucuk gugucuk bir aşk yaşayıp sonsuza kadar mutlu falan olmuyorlar. Bu tarz filmleri sevmediğimi artık çok iyi biliyorsunuz değil mi :) 

Kahramanımız Calvin genç ve başarılı bir yazardır. Fakat hem sosyal hayatında kardeşi dışında arkadaşının olmaması ve eski sevgilisi Lila'dan sonra kendisine uygun bir kız bulamaması psikolojik olarak onu olumsuz etkilemiştir. Yazar dediğin yazar kardeşim baskısının altında zor zamanlar yaşayan Calvin kaybolan ilhamını bir gece rüyasında bulur. Rüyasında gördüğü kızdan etkilenerek bir karakter yaratan Calvin, bu güzel kıza "Ruby" adını verir. Yarattığı bu güzel ressam Ruby, Calvin için büyük bir mutluluk kaynağı olur. Hatta ona aşık olmaya başladığını ve onu yazmak için uyumak bile istemediğini söyler. 



Gel gör ki 1 hafta sonra bir sabah mutfağında ona yumurta yapan Ruby'i görür ve yaşadığı şokla ne yapacağını bilemez. Yarattığı kahraman gerçek olmuştur kanlı canlı karşısındadır. 


Filmin devamında Calvin'in yarattığı kahramanla imtihanına tanık oluyoruz. Öyle aman aman bir film beklemeyin derim. Büyük beklentilerle izlerseniz büyük ihtimal hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. İlişkilere farklı bir bakış açısıyla yaklaşılmış ve bu durumda filmi bence farklı kılan en büyük özelliktir. Konu açısından çok defa karşılaşmış olabilirim ama bu kurgu ile ilk defa karşılaştım. Durağan bir film olduğu için arada ufak bir şekerleme bile yaptım ama filmde kesinlikle şeytan tüyü var, insanda merak uyandırıyor. 


Devamını oku »

21 Nisan 2015 Salı

Film Molası/ Whiplash


Herkese merhabalar.. "Çay Geçen Hanı" blogu sayesinde tanıştığım bir film yazısı ile buradayım. 2014 yapımı Amerikan drama filmi "Whiplash" 87. Akademi Ödülleri'nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Film Kurgusu ve En İyi Ses Miksajı dallarında 3 tane ödül almıştır. Uzun süre adından söz ettiren bu film konusu ve akıcılığı ile gerçekten son zamanların yapılmış en iyi filmlerinden biridir. Filmin başrol oyuncuları Miles Teller ve J.K.Simmons'dır. İkisi de bana göre yapabilecekleri en iyi oyunculuğu sergilemiş gibi duruyorlar. 


Kısaca filmin konusuna değinecek olursak eğer, Andrew Neiman, Shaffer Konservatuvarı'nda öğrencidir. Bateri onun için büyük bir tutkudur ve küçüklüğünden itibaren hayatını buna adamıştır. Okulun en önemli hocalarından biri olan Terence Fletcher, Neiman'ı müzik alanındaki yeteneğinden ötürü kendi grubuna yardımcı baterist olarak alır. Fakat Fletcher öğrencilerin korkulu rüyasıdır. Öğrencilere inanılmaz hakaretlerde bulunur, kovar, hırpalar, vurur ve küçük düşürmek için elinden geleni yapar. Tek istediği daha iyisini yapmalarıdır. Andrew'de ilk gününde "Whiplash" isimli eseri doğru çalamaz. Bunun karşılığı kafasına fırlatılan bir sandalye ve tokat olur. Fakat bu durum Andrew'i daha da hırslandırır, elleri kanayana kadar antrenman yapar. 
Fakat ne yazık ki Andrew ne kadar iyi olursa olsun Fletcher'i mutlu edemez ve bu onu daha da hırslandırır. 


Bütün film boyunca harika bir caz dinletisi yaşıyorsunuz. Aynı zamanda öyle bir gerilim var ki, son zamanlarda hiçbir filmde böyle olmamıştım ben. Meğer hırs, öfke, sevgi, nefret ve istek birleştiğinde neler oluyormuş. Özellikle Fletcher ve Andrew'in beraber olduğu sahneler öyle gerilim dolu öyle başarılıydı ki hissettiklerimi anlatacak uygun kelimeyi bulamıyorum. Muhteşem bir film izlemek istiyorsanız, işte "Whiplash"! Zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacağınız bir akıcılığa sahip olan bu filmi izlemenizi kesinlikle tavsiye ediyorum. 



Devamını oku »

20 Nisan 2015 Pazartesi

Kitap İncelemesi / Kaybolan-Hans Ulrich Treichel


Herkese merhabalar... Bugünkü kitap incelememiz ünlü alman yazar ve filolog Hans Ulrich Treichel'den geliyor.. "Kaybolan" isimli ünlü kitap sayesinde tanınan bu yazarımız Leipzig'te hala eğitimci olarak çalışmalarına devam etmektedir. 

Bildiğiniz gibi II. Dünya Savaşı sonunda Adolf Hitler Sovyetler'e karşı yenilgiye uğramış, hatta bunun sonucunda intihar etmiştir. Sovyetlerin hızlı ilerleyişleri karşısında doğudaki birçok Alman vatandaşı Almanya'ya geri dönmek için tabiri caizse Ruslardan kaçmışlardır. Tabi ki bu kaçışlar o kadar kolay olmamıştır. Kızıl Ordu'nun acımasız işkencelerine maruz kalmışlardır. Birçok Alman öldürülmüş ve birçok Alman vatandaşı kadın tecavüze uğramıştır. Yazarımız Hans Ulrich Treichel savaşı yaşamamış olmasına rağmen savaş sonrası etkileri üzerinde hissetmiştir. Çünkü ailesi bu kaçışı yaşamış, hatta bir çocuklarını da bu kaçışta kaybetmişlerdir. Yazarımızın annesinin ölüm döşeğindeyken açıkladığı bu gerçek sonunda Treichel bu kitabı yazmaya başlamıştır. 

Kitabı küçük bir çocuk anlatıyor. Bu kaçış sırasından kaybolmuş olan Arnold isimli kardeşine karşı hissettiklerini masum bir dille okuyucunun gözlerinin önüne seriyor. Doğduğu andan itibaren evde hakim olan ama bir türlü sebebini bilmediği utanç ve suçluluk duygusunu anlatıyor. Anne ve babasıyla hiçbir şekilde iletişim kuramayan anlatıcımızın acılarına tanık oluyoruz. Kaybolan oğullarını arayan anne ve babanın yaşadığı uzun süreç ve bu süreçte anlatıcımızın yaşadığı kıskançlıkları, sinirlilik hallerini, psikolojik olarak yarattığı hastalıkları görüyoruz. 


Bir solukta okunan bu kitapta göze çarpan noktalardan bir tanesi de savaşın etkilerinin hala insanlar üzerinde nasıl devam ettiği, Almanya'nın savaş sonrasındaki toplumsal, ekonomik ve psikolojik durumudur. 

Aynı şekilde kitabın bana göre en can alıcı sorusu da şudur ki ; Ailenin esas kaybolan çocukları hangisi? Arnold mu, yoksa anlatıcı mı?

Farklı bir yazarla ve hem konu bakımından hem de anlatım tarzı bakımından farklı birşeyler aramakta iseniz kesinlikle tavsiye ettiğim bir kitap. 100 sayfadan daha kısa olmasına rağmen içinde binlerce duygu ve düşünceyi barındıran dolu dolu bir kitap. 

Keyifli okumalar....
Devamını oku »
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...