30 Aralık 2014 Salı

Yeni Yıl Heyecanı...♥


Herkese yılın son gününün bir önceki gününden kocaman sevgiler :) 

Hediyeler alındı, ağaçlar süslendi, ne yemekler yapılacağı kararlaştırıldı, kıyafetler seçildi... Yeni yıla girerken her şey çok güzel olmalı sonuçta değil mi? Bizim evde de bir yeni yıl heyecanı başladı ki anlatamam. Küçüklüğüme hızlı bir dönüş yaptım desem yeridir. Noel babanın getireceği hediyeyi bekleyeceğim neredeyse :) Bu arada hava da inanılmaz soğudu. Beni tanıyanlar çok iyi bilir ki ben tam kış insanıyımdır. Hava soğuk, evden çıkamıyorum ama yinede çok mutluyum :) 

2014 ülkemiz açısından çok parlak bir yıl olmadı ne yazık ki. Öncelikle bunu belirtmek istedim, çünkü unutmadık-unutmayacağız yaşananları. Geleceğe umutla bakmak istiyorum. Bir daha maden işçileri ölmesin, bir daha gezi çocukları ölmesin istiyorum. Sizi unutturmayacağız. Sizler bizim çocuklarımıza anlatacağımız tarih insanları oldunuz. Hepinize tekrardan Allah'tan rahmet diliyorum.

Peki kendi hayatımda neler oldu? Benim için de pek parlak bir yıl değildi 2014 ama ben pes etmek yerine her zaman savaşmayı seçtim. Bir çok engel, bir çok keder ve sıkıntıyla karşılaşmış olmama rağmen mutluyum. Çünkü bir sürü ders aldım, büyüdüm. Her şeyden önemlisi Blogger dünyasına adım attım ve bir sürü güzel insan tanıdım. Aslında kafamda bir çekiliş düzenlemek vardı ama ne yazık ki gerçekleştiremedim. Fakat aklımda, mutlaka şanslı birkaç takipçime güzel sürprizlerim olacak, beklemede kalın :) 

Yeni yılda gerçekleştirdiğim batıl inançlarım yoktur ama nasıl girersen öyle geçeceğine inananlardanım bende. O yüzden yeni yıla beraber gireceğim insanlar önemlidir. Yazımın başında dediğim gibi küçüklüğüme gittim ben bu yıl. Kar yağardı, şömineden noel babanın gelip bıraktığı bir hediyem olurdu. Televizyonda bir yeni yıl geleneği olarak "Evde Tek Başına" yayınlanırdı. Bizim çocukluğumuz bir başkaydı. Mesela yeni yıl denince aklıma hemen Harry Potter gelir. Malum meşhurdur Hogwarts süsleri :) Daha dün gibi hissediyorum, hiç büyümemiş gibi, zaten ben hiçbir zaman hemen büyümek isteyen çocuklardan olmadım ki....

2015... Bakalım neler getireceksin? Umarım her şey güzel olur. 
Umarım seninle yıldızlarımız barışır ve 2014 gibi üzmezsin beni :) 
Ve umarım sizler için de her şey çok güzel olur. 


Yeni Yılınız Kutlu Olsun....



Devamını oku »

26 Aralık 2014 Cuma

Kitap İncelemesi / Aldatmak-Paulo Coelho


"Acı çeken ruhlar birbirini tanımak ve birbirlerine yanaşarak acılarını ikiye katlayarak artırmak gibi inanılmaz bir özelliğe sahiptirler."

Hakkında onlarca yorum okudum, açıkçası çok olumlu şeylerle karşılaştığımı söyleyemeyeceğim. Uzun süre en çok satanlar listesinde kalmış olan bu kitap ile buluşmam biraz geç oldu. Bu biraz da benim tercihimdi. Herkesin merakının geçmesini, kitabın raflara kaldırılmasını beklerim ben bir kitabı elime almak için. Öyle olunca benim için daha anlamlı oluyormuş gibi hissediyorum. Benimki de tuhaf bir takıntı işte :) 

Kitap çoğu kitapsever tarafından olumsuz eleştirilmiş olmasına rağmen ben çok beğendim. Bu yazımda da naçizane düşüncelerimi ve kendi çapımda yaptığım incelemeleri sizlerle paylaşacağım. Belki kitabı sevmeyenleri düşünmeye sevk eder, belki kötü yorumlardan etkilenmiş olan kişilerin fikirlerini değiştirir. 

Öncelikle kitabın bu akıcı ve anlaşılır çevirisi için Emrah İmre'ye teşekkür etmek istiyorum. Günümüzde bu tarz kitapların anlaşılır çevirilerini bulmak ne yazık ki çok kolay olmuyor. 

Bir erkek yazarın kadın karakterler yaratmalarına oldum olasıca hayranlık duymuşumdur. Bir kadının neler hissettiğini kaleme dökmek çok kolay olmasa gerek. Kaldı ki biz kadınları anlamak çok kolay değildir. Paulo Coelho; 31 yaşında, yakışıklı ve zengin bir adamla evli, 2 çocuk annesi Linda ismindeki gazeteci bir kadın ile tanıştırıyor bizi. Kitabın ilk cümlesi beni çok etkiledi. Şöyle ki sanki intihar etmeye çok yaklaşmış birinin ağzından çıkan kelimeleri yansıttığı izlenimi yaratıyor okuyucuda. 
"Her sabah "yeni bir gün" dedikleri şeye açtığım gözlerimi gerisingeri kapamak, yatağımdan hiç çıkmamak istiyorum. Ama mecburum."
Evet hepimiz biliyoruz ki bir kitabın ilk cümlesi çok önemlidir. Bütün kitabın okuyucuya vereceği mesajı bu ilk cümlede buluruz. Bu nedenle kitap ilk cümlesinde içine çekti beni. Merak uyandırmakta başarılı oldu. 

Paulo Coelho, modern hayatın getirdiği monotonluğu bir kadının gözlerinden anlatıyor. Her gün aynı şeyleri yaşamaktan sıkılmış, hayatına anlam arayan bir kadın... Kocasını sevmesine rağmen bir şeylerin eksikliğini hisseden bir kadın... Bir yazarla röportaj yaptığı sırada yazarın bir cümlesi onun için dönüm noktası oluyor.
"Mutlu olmak hiç ilgimi çekmiyor. Aşk ve tutkuyla yaşamayı yeğlerim, ki bu tehlikelidir çünkü karşımıza neler çıkacağını hiç bilemeyiz."

Bununla birlikte artık risk alması gerektiğinin farkına varıyor. Evliliğini ve hayatını sorgulamaya başlıyor. Bu durum günümüzde çok sık yaşanılan bir gerçek değil mi? Hangimiz monotonluktan sıkılmıyoruz, hangimiz heyecan aramıyoruz ki? Özellikle şehir hayatı içinde koşturmaktan başka hiçbir şey yapmayan bizler aşkı, etrafımızdaki güzellikleri göremiyoruz bile. 
"Herhalde bazı insanlar yıllarını farkına bile varmadıkları baskıyı içlerinde büyüterek geçirirler, ta ki günlerden bir gün alakasız bir saçmalıktan dolayı kendilerini kaybedene dek. Ve şöyle derler: "Yeter. Artık bunu istemiyorum."
Gelelim asıl kahramanımız Linda'ya: Linda, 16 yaşındayken aşık olduğu sevgilisi ünlü siyasetçi Jacob König ile röportaj yapmaya gidiyor. Jacob da Linda gibi evlidir. Ama evliliğinden çok da memnun olmayan bir adamdır. Heyecan arayan Linda, Jacob'u gördüğünde yeniden bir şeyler hissettiğini düşünüyor ve aralarında bir yakınlaşma başlıyor. Gizli gizli buluşmalar, görüşmeler, itiraflar derken işler iyice sarpa sarıyor. Linda artık ona kesinlikle aşık olduğundan emindir. Karısını aşırı kıskanıyor ve onu saf dışı edebilmek için hiç gerçekleştiremeyeceği planlar yapıyordur. Yaşadığı gelgitler içinde 3 tane psikologu ziyaret etmiştir, fakat hiçbirinde aradığı cevapları bulamamıştır. Daha sonra bir şaman ile konuşur, bir nevi ruhuna ilacı onda bulur. 
“Ruhunun içinde aydınlık, karanlıktan fazla. Ama bunun işe yaraması için senin sonuna kadar gitmen gerekiyor.”
Ama Linda yine de Jacob'tan vazgeçemez. Ta ki kocası ve Jacob'un karısı şüphelenmeye başlayana kadar... 

Kitap sadece bir aldatma hikayesini barındırmıyor. Zaten öyle olsaydı ne kadar değeri kalırdı ki, sonuçta günümüzde neredeyse her gün bu tarz hikayeler duymuyor muyuz? Kadınlar neden aldatır? Aldatılan eşler ne yapmalı? İnsanlar neden aldatılır? gibi bir sürü soru hakkında yapılan bir yığın televizyon programı izliyoruz. Kahramanımız Linda Cenevre'de yaşamaktadır. Bütün olayın arka perdesinde bize Cenevre'yi öyle güzel bir şekilde betimlemekte, Cenevre hakkında öyle ilgi çekici tarihi bilgiler sunmaktadır ki okuyucuda Cenevre'ye karşı bir merak, bir sevgi uyandırmaktadır. Şahsen ben o eski sokaklarda Linda ile birlikte gezdim, Leman Gölü'ndeki dev fıskiyeyi onunla birlikte seyrettim.


Kitabın bir de dini yönü var ki Tanrı sevgisi, Pavlus'un sevgi hakkındaki düşünceleri ve Linda'nın kendi düşünceleri harmanlanmış durumdadır. 
"Bir gün insanlığın hayrına çalışmak isteyenlere yalvarırım: Asla, bedenleriniz Tanrı adına yakılmış olsa dahi unutmayın ki içinizde Sevgi yoksa başka şeylerin hiç önemi yoktur. Hiç!"
Benim bir kitapta hoşuma giden bir diğer özellik ise edebiyatın için de edebiyatın yer almasıdır. İşte bu kitapta bunu tam olarak başarmış durumdadır. Linda, kendi içindeki iyiyi ve kötüyü eleştirirken "Frankenstein" ve "Jekyll & Hyde" örneklerini vermektedir. Özellikle "Frankenstein" kitabın çoğu bölümünde karşımıza çıkmaktadır. İçindeki canavardan zaman zaman korktuğunu da dile getiren Linda bunu şu şekilde belirtmektedir:
"Tek amacım hayatın tekdüzeliğini kırmak, ilginç ve insanı sınayan hiçbir yanı kalmamış yaşamıma anlam katmak. Sonundaysa ortaya masumları tehlikeye atıp suçluları kurtaran bir canavar çıktı."

Coelho, karşımıza öyle bir kitapla çıkmış ki içinde mitolojiden bile örnekler görebiliyoruz. Kocasının anlattığı bir hikayedeki Psykhe ile Linda'nın birbirine benzerlikleri de çok ilginçtir. 

Linda'nın sevgi hakkındaki düşünceleri ise kitabın en güzel kısmıydı diyebilirim. Hatta bir dönüm noktasıydı.
"İnsanı olduğundan farklı birine dönüştüren tek şey sevgidir."
Sevgiye ne kadar ihtiyacımız var aslında değil mi? Onca sıkıntının ve problemin içinde sevgi varsa her şey ne kadar kolay çözülüyor aslında. Bu kitap dediğim gibi sadece bir aldatma hikayesi değil. Bu kitap bir ayna. Evet okuyucuya kendisini sorgulaması için tutulmuş bir ayna. Linda'nın düşüncelerinde, hissettiklerinde ve yaşadıklarında her okuyucu kendinden mutlaka bir şey bulacaktır. Özellikle kafası hep karışık olan biz kadınları Coelho'nun bu kadar iyi betimlemesi beni çok mutlu etti. 
"İnsan hayatını seçemiyor. Hayat insanı seçiyor. Hayatta payına mutlulukların mı, mutsuzlukların mı düşeceğini bilmek mümkün değil. Kabul edip yola devam etmek gerek.
Akıcı diliyle ve okuyucuyu boğmayan betimlemeleriyle okuyucuya her açıdan bir şeyler katan "Aldatmak" kesinlikle okunması gereken kitaplardan biridir. Ben kütüphaneme böyle bir kitap kattığım için çok mutluyum, umarım siz de benim kadar seversiniz. 

Peki siz Linda olsaydınız ne yapardınız?






Paulo Coelho kimdir?


24 Ağustos 1947 yılında Brezilya'da doğmuştur. Yazarlığa başlamadan önce şarkı sözü yazan Coelho, ülkesindeki ünlü sanatçılardan Elis Regine ve Raul Seixas için de şarkı sözleri yazmıştır. 1987 yılında kendi hac yolculuğunu kaleme aldığı kitabı "Hac"ı yayımlamıştır. 1988 yılında yayınladığı "Simyacı" ise yazarın en ünlü romanı olmuştur. 53 ayrı dile çevrilen bu kitap Guiness Dünya Rekorları Kitabı'na girmiştir. 1979 yılında evlendikten sonra Rio de Janeiro'ya yerleşmiştir ve orada yoksul çocuklara ve yaşlılara yardım etmek için Paulo Coelho Enstitüsü'nü kurmuştur. Bir dönem aklı dengesi bozuk olduğu düşünüldüğü için üç kere akıl hastanesine yatırılmış olan yazar, "Veronika Ölmek İstiyor" adlı kitabını bu dönemde yazmıştır. 
Yazar, haftalık köşe yazıları yazmaya ve yeni eserler üretmeye devam etmektedir. 
Devamını oku »

19 Aralık 2014 Cuma

Kitap İncelemesi / Aşkın En Güzel Tarihi-Dominique Simonnet

Herkese merhabalar. Bu sefer ki yazım yine farklı bir kitapla olacak. Çünkü bu kitap bir roman değil; bir tarih, bir röportaj kitabı. Aslında İş Bankası Yayınlarından çıkmış bir seri kitabıdır. Sevdiğim bir hocamın tavsiyesi üzerine alıp başladım ve oldukça etkileyici bilgiler olduğunu gördüm. Bir tarih kitabı olması tabi ki herkesin gözünü korkutur, çok sıkıcıdır ya da genel geçer şeylerden bahsediyordur diye düşünülebilir. Ki böyle düşünülmesi de çok normal, fakat bu kitap bütün ön yargıları yıkabilecek kadar başarılı. Çünkü tarihi bilgilerden ziyade okuyucuya kültürel bilgiler kazandırmaktadır. Aaaa bilinen tersine ne kadar farklıymış aslında dediğim bir sürü yazı okudum içinde. Ben bu seriden "Aşk" ile başlamak istedim. İstediğinizden başlayabilirsiniz tabi ki çünkü hepsinin konuları birbirinden tamamen farklı.Herkese şiddetle tavsiye ederim.

Arka Kapak: 

İlk insanlar tek eşli miydi? Roma dünyasında kadınlar haber bile vermeden kocalarını nasıl boşuyorlardı? İki cinsi birbirinden ayıran Fransız Devrimi miydi? Cinsellik bütün kötülüklerin anası mıdır? "Aşk evliliği" yeni bir âdet mi? Kadınlar koca, erkekler zevk peşinde mi? Bir erkek için kadın ya hoppa ya da melek midir? Aşkın ömrü ne kadar? Âşık olmak aslında bir hastalık mı?... Ve bir gün artık aşktan söz etmeyi bırakacak mıyız?

Aşkın En Güzel Tarihi'nde, konusunda yetkin dokuz isim Dominique Simonnet'nin sorularıyla gizemi binlerce yıldır çözülmemiş "Aşk"ı, kimyası, fiziği, tarihive edebiyatıyla anlatıyor.

"Yeniden keşfetmemiz gereken aslında aşkın bu karmaşıklığı" diyor uzmanlardan biri. Bir diğeri ise fikrini şöyle açıklıyor: "Aşk, birbirlerini öldürmeden birlikte yaşama yeteneğine sahip iki bireyin arasında var olan şeydir."

Alıntı: 

Sizlerle en sevdiğim kısımları paylaşmak istiyorum, gerçekten cümlelere hayran kaldım diyebilirim;

"Aşk, Devrim'e göre fazla mı devrimciydi? Cinselliğin baskı altında tutulduğu upuzun 3 yüzyıllık klasik çağın üstüne, 1789'un soluğu zihinleri olduğu gibi bedenleri de özgürlüğe kavuşturabilir, hikayemizin başından beri cinselliği ve duyguları bastıran eski evlilik anlayışını ortadan kaldırabilir ve erkekle kadının daha şefkatli, daha dürüst ilişkiler kuracağı bir dünya hayali yaratabilirdi. Bir süre, böyle olacağına inanıldı da... Ardından Terör ve Erdem geldi, baskıcıların gizli silahlarıydı bunlar. Özünde özel hayatın düşmanı olan Devrim, işte böyle sırt çevirdi kadınlara ve işte bu nedenle aşk cumhuriyeti gün ışığını göremedi."


"Çıkar evliliği yerine aşk evliliği yapmak onlara ne kaybettirirdi? Kadınların özgürlüğüne doğru küçücük bir pencerenin açılmasına rağmen, ki onun da açılmasıyla kapanması bir oldu (Devrim aşkın ve özel hayatın azılı düşmanıydı), eşitlik hayallerine henüz çok uzaktık. Tabii hazza da... Bunun bedelini ödeyen gene aşk oldu."



Devamını oku »

15 Aralık 2014 Pazartesi

Film Molası / John Wick

Herkese kocaman sevgiler. Bugün sizlerle dün izlediğim ve bu sıralar herkesin konuştuğu meşhur film "John Wick" hakkında kısa bir yazı yazacağım. Hala izlememiş olup izlesem mi acaba diye kararsız kalan arkadaşlara da yardımcı olacağını düşünüyorum. İzleyen arkadaşlar ise tabi ki yorumlarıyla duygu ve düşüncelerini paylaşırsa daha da güzel olur. O zaman daha fazla uzatmadan filmden bahsedelim;


Yönetmen : David Leitch, Chad Stahelski

Oyuncular : Keanu Reeves, Michael Nyqvist, Alfie Allen

Tür : Aksiyon, Gerilim

Ülke : ABD

Imdb : 7.7/10

Yapım Yılı : 2014

Bütçe : 20.000.000 $

Vizyon Tarihi : 28 Kasım 2014

Süre : 1s 41dk


Filmin Konusu:

John Wick emekliye ayrılmış bir tetikçidir. Hatta lakabı "Öcü" dür. Bir kadına aşık olduktan sonra bütün işini bırakmış, normal bir hayat sürdürmeye başlamıştır. Ta ki karısının ölümüne kadar... Karısı arkasında bir köpek bırakmıştır. Artık onun hayatında iki değerli şey vardır; biri arabası, biri de köpeği. 

Fakat bir gün ünlü bir Rus mafyasının oğlu (John Wick'in daha önce onlar için çalıştığı mafya) John Wick'in evini basar, arabasını çalar ve köpeğini öldürür. Bunun üzerine John Wick intikam için eski hayatına geri döner. Artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmamıştır çünkü. 

Ve gerilim başlar...






Yorum:

Sever miyim yoksa sevmez miyim diye çok kararsız kalmama rağmen erkek arkadaşımın ısrarları sonucunda gittiğim bu filmde zamanın nasıl geçtiğini hiç mi hiç anlamadım. Öyle bir gerilim vermişler ki bir dakika bile rahatlayamadım. Hep şimdi ne olacak, of inşallah adama bir şey olmaz diye diye öldüm bittim :) Köpeğin öldürülmesiyle ne kadar üzüldüğümü tahmin edersiniz... İşin içinde kaybedilmiş bir aşk olunca insan neler yapmaz ki... John Wick, ön planda gerilimin arka planda büyük bir duygu yoğunlunun olduğu gerçekten harika yapılmış bir film. Hiç ama hiç sıkılmadan aksiyon filmi izlemiş olmama çok şaşırdım. Kesinlikle ön yargılı olmayın, çünkü film harika... Mutlaka izlemelisiniz, şiddetle tavsiye ederim :) 

"Aksiyon filmlerinin duygusal yönün olmasını seviyorum. 
Sadece şov olmaktan çıkıp bir hikaye anlatıyor."
Keanu Reeves

Devamını oku »

14 Aralık 2014 Pazar

"Blog Keşif Etkinliği"



Sevgili "Sevdicann" blogunun sahibi çok güzel bir 'Blog Keşif Etkinliği"  başlatmış. Bu tarz etkinlikler aramıza yeni katılan değerli blogları keşfetmemiz için çok yardımcı oluyor. Bu nedenle "Sevdicann" a bu güzel etkinlik için teşekkür ediyor ve herkesi bu etkinliğe katılmaya davet ediyorum. 
Güzel arkadaşlıklara.. :)

Etkinlik için TIK TIK
Devamını oku »

12 Aralık 2014 Cuma

Book Sacrifice Tag



Herkese selamlarrr... 
Bu hafta ne kadar verimli bir hafta oldu benim için, bol bol yazılar yazabildim. Nasıl mutluyum anlatamam. Ve haftanın son gününde yine bir bloggercan tarafından mimlenmişim. Sevgili "Kronik Okur" -bu arada blogun ismini çok beğeniyorum :)- çok güzel bir tag hazırlamış. Yabancı bloglardan görüp bu tagi çevirmiş. Öncelikle ellerine ve yüreğine sağlık diyorum. Daha sonra da "Kronik Okur"u mutlaka takip etmenizi tavsiye ediyorum. TIK TIK! Tag benim çok hoşuma gitti, çok yaratıcı ve son zamanlardaki en keyifli etkinliklerden biri -benim meşhur keçili tagim dışında tabi ki :))- 


O yüzden hemen başlamak için sabırsızlanıyorum :

1) Aşırı abartılmış bir kitap: Bir Zombi Kıyameti ile başlıyoruz! Bir kitapçıdasınız, dolanıyorsunuz ve BAM! ZOMBİ İSTİLASI! Ve bir anons duyuyorsunuz. "Ordu zombilerin tek zaafının aşırı abartılmış kitaplar olduğunu keşfetti." Hayatta kalmak için karşındaki zombiye herkesin öve öve bitiremediği ama senin hiiç beğenmediğin bir kitap fırlatacaksın. Hangisi?

ahahaha. Şimdi hazır olun :) Bir zombiye gerçekten bunu atardım :) Bu kitabın neden bu kadar sevildiğini bir türlü anlamamıştım. Aldım ama sadece yarısına kadar okuyabildim, ki zaten kişisel gelişim kitapları o kadar da hoşuma gitmiyor. Pek övülecek kadar bir numarası da yok bence, sadece isminden dolayı insanların ilgisini çekti. O yüzden John C. Parkin - S*ktir et :))) 



2) Bir devam kitabı: Kuaförden bomba bir saç kesimiyle yeni çıktınız ve BAM! Sağanak yağmur! Kendini korumak için şemsiye olarak kullanacağın devam kitabı hangisi?

Şöyle bir şey var ki, saçlarım benim her şeyim :) Kaldı ki kitap ne kadar korur yani :) Üstelik ben en son seri kitabı okuduğumda daha lisedeydim ve Alacakaranlık serisiydi. O kadar bıktırdılar ki bu seriden sanırım onlardab herhangi bir tanesini kullanırdım.


3) Bir klasik: Derstesiniz ve Edebiyat hocanız klasiklerin dünyayı değiştirdiği, edebiyatın adeta evrim geçirmesine sebep olduğuyla ilgili zırvalıyor. Gerçekten acayip bunaldınız ve klasiklerden birini alıp tam suratının ortasına fırlatacaksınız. Çünkü bu kitap gerçekten salakçaydı ve bütün sınıfa nasıl hissettiğinizi göstermek istiyorsunuz. Hangi klasik?

Offf offf :) Bir edebiyat öğrencisi olarak bu soruya nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Pasaparola :)))


4) Hayatının en az favori kitabı: Kütüphanede takılıyorsunuz ve BAM! BUZUL ÇAĞI! Dünya hızla donuyor ve hayatta kalmak için tek şansınız bir kitap yakmak! Yakmaktan asla pişman olmayacağınız, hayatınızın en az favori kitabı hangisi?

Judith Mc Naught-Sana İhtiyacım Var. ÖF ne sıkıcıydı ya :) 


                                                        

Ben de Yorum Cadısı, Rüya Kapanım, Öz'ün Kitap Tutkusu bloglarını mimliyorum.
Haydi kolay gelsin canlar :)

Devamını oku »

11 Aralık 2014 Perşembe

Spotify severler bir dakikanızı alabilir miyim?




Herkese yeniden merhabalar. Havalar İzmir'de yeni yeni soğudu ve birkaç gündür yağmur feci yağıyor. Durum böyle olunca da evden çıkmamaya yeminli gibi bütün günümü kitap, film, dizi, müzik dörtlüsü içinde geçiriyorum. Bu blogta bu zamana kadar hep kitap incelemeleri, dizi veya film yorumları gördünüz. Bu sefer diyorum ki bu yazı başka olsun, biraz da müzikten bahsedelim. Ne dersiniz?

Mesela ben yazılarını takip ettiğim kişilerin müzik zevklerini de merak edenlerdenim. Sesim kargalarla yarışacak düzeyde olsa da müzik kültürüm geniştir. Kulağıma gelen her şeyi dinlerim diyenlerdenim bende evet. Ama ne yalan söyleyeyim özellikle Trip Hop tarzı müzikler benim için daha bir özeldir. Bıkmadan saatlerce dinleyebilirim. Portishead, Massive Attack, Radiohead, Björk gibi sanatçılara bayılırım..... 

Dünyanın en güzel uygulaması olabilecekler listesinde sayabileceğim Spotify ise benim en değerli dostum. Hem telefondan hem tabletten hem de bilgisayardan dilediğim gibi müzik dinleyebiliyorum. Premium üyelik ise gerçekten harikalar yaratabilecek düzeyde. Yolda, otobüste, okulda her yerde çevrimdışı Spotify müziklerini dinleyebiliyorsun. Şimdi ben diyorum ki gelin arkidaş olalım :) Eminim benim gibi müziksever bir sürü blogger vardır aramızda. 

Resimde gördüğünüz benim bilgisayarda kullandığım Spotify programım ve şahsi profilim. 
Ecem Guler yazarak beni aratabilirsiniz.



Sizde kendi kullanıcı isimlerinizi ve 
Müzikle ilgili daha fazla paylaşım isterseniz de fikirlerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın!
Hepinizi seviyorum
 İyi dinlemeler :)



Devamını oku »

9 Aralık 2014 Salı

İkisi bir arada mim!

"Rüya Kapanım" blogunun sahibi "Bir Ankaralı" beni güzel, eğlenceli iki tane mime davet etmiş. Eh böyle tatlı bir kızı kırmak ne haddime hemen yapacağım tabi. Bu arada "Rüya Kapanım" blogunuda takibe almayı unutmayın, çok seveceksiniz kendisini :)


İlk mim biraz daha kişisel soruları içeriyor. Haydi başlayalım:



1. Türkiye içinde bir yarışmaya katılma zorunluluğun olsa hangi yarışmaya katılırdın?
-Survivor'a katılırdım. Hırs görsün biraz insanlar.

2. Dünya kütüphanesindesin ve sadece bir tane okuma şansın var. Sonra tüm kütüphane yanacak ve başka kitaplara ulaşman 5 yılını bulacak. Hangi kitabı kurtarırsın? 
-Sanırım oradaki en kalın kitap hangisi ise onu kurtarırdım. :)

3. Büyük ikramiye sana çıktı. Ne yaptın seeen!?
-Dünyayı gezerim. Sonrada Roma'ya yerleşip kendi işimi kurarım. 

4. Sevgiline yaptığın en büyük jest nedir peki ya annene olan en büyük jest?
- :) Bu konulara çok duygusal cevaplar vereceğim için pasaparola demek istiyorum :)

5. Var say ki cennettesin. Cennetinde ne var? 3 şey söyle olduğu kesin olan.
-En sevdiklerim, iphone, kitap. Bir de şişmanlatmayan çikolatalar olursa hiç fena olmaz :)

6. Sence en kötü hastalık ne? Ne olmaktan korkarsın?
-Bütün hepsi kötü. Sağlığımı ne olursa olsun kaybetmekten korkarım.

7. Aşkın en temel hissettirdiği ne?
Tam uykuya daldığın sırada düştüğünü hissedip sıçrayarak uyanırsın ya işte aşk tam olarak bunu hissettiriyor bana :)

Şimdi ikinci mime başlıyorum. Bu gerçekten çok eğlenceli, bol gülmeli olacak :)
Yapacağımız şey ise seçtiğimiz bir şeyin (meyve, sebze, hayvan, kahraman vs.) adını soruya göre uyarlamak.

Ben KEÇİ diyorum. Neden bunu seçtim gerçekten bilmiyorum ama ilk aklıma gelen şey keçi oldu :)))


1. Sevdiğiniz beş filmi seçtiğiniz şeyle değiştiriniz.
- Keçi Marka Giyer (Şeytan Marka Giyer)
- Keçi'nin Yaşamı (Pi'nin Yaşamı)
- Keçi Oyunları (Akıl Oyunları)
- Keçi Uykusu (Kış Uykusu)
- 28 Keçi Sonra (28 Hafta Sonra)

2. Sevdiğiniz dört diziyi seçtiğiniz şeyle değiştiriniz.
- Keçiler (Friends)
- American Keçi Story (American Horror Story)
- The Walking Keçi (The Walking Dead)
- How I Met Your Keçi ( How I Met Your Mother)


3. Sevdiğiniz bir şarkıyı ve sözünü ( şiir de olabilir ), seçtiğiniz şeyle değiştiriniz.
Yasemin Mori-Mutsuz Funk

kırmızı bir keçi çizerdim, 
kırmızı bir keçi, 
bak buda kafası. 

'nereden geldim nereye giderdim?bu da düşünen keçinin bana sorusu. 
'sür beni sarp kayalıklara oradan aşağısı başka keçinin konusu'ah' dedi, 'senin durumun fena!'ah ' dedi, ' kalbinde bu neyin acısı? 
dayanamaz keçinin içinden çıkardım 
utanmadan dünyaya tepeden bakardım! 
kimse keçiyi bilmez, 
bilmez keçiyi bilmez, 
bilmez keçiyi kimse, ben hep saklandım

4. Sevdiğiniz dört kitap ismini seçtiğiniz şeyle değiştiriniz.
- Bütün Keçilerin Kafası Karışıktır (Bütün Kadınların Kafası Karışıktır)
- Keçi Ailesi (Fang Ailesi)
- Son Keçi (Son Oyun)
- Tekinsiz Keçi (Tekinsiz Kitap)


Bende sizleri mimliyorum:


KOLAY GELSİN CANLAR :)



Devamını oku »

Dizi Molası / Forever



İzleyecek artık doğru düzgün bir dizi bulamıyorum, nerede o eski diziler, ah bizim zamanımızda böyle miydi seslerini duyar gibi oluyorum. Çünkü ben de tam olarak böyle hissediyor-dum. Sonunda buldum ve benim gibi acı çekenleriniz varsa hemen sevindirmek istedim. Şu sıralar izlediğim American Horror Story'e rakip "Forever" dizisini buldum. İzleyenleriniz varsa ne demek istediğimi anlayacaktır, dizi bir bakıma çok saçma ama bir bakıma da son zamanların en iyi yapılmış dizilerinden biri :) Daha da meraklandırmadan şöyle kısaca konusundan bahsedeyim:



Dr. Henry Morgan, New York'un en iyi medikal müfettişidir ve bir sırrı vardır. Ölümsüzdür! 200 yaşındaki Dr. Morgan, sırrını sadece bir kişinin bildiğini düşünürken garip telefonlar ve hediyeler almaya başlamıştır. Bu sırada beraber çalıştıkları Dedektif Jo Martinez, Morgan'daki garipliği farkedecek ve onu çözmeye çalışacaktır.

Dizinin müzikleri bence harika. New York'u da çok güzel gösteriyorlar. Aynı zamanda oyuncular çok iyi, özellikle baş roldeki Ioan Gruffudd'un yakışıklılığı hakkında söylenecek pek bir şey yok :) Sadece en saçma bulduğum olay Morgan'ın öldükten sonra denizden çıplak bir şekilde yeniden çıkması... Adam birden kayboluyor yani böyle bir saçmalık olabilir mi :) Bunun dışındaki polisiye durumlar da dizinin akıcı olmasını sağlıyor. İzleyicilerinde olayları merak edip çözmeye çalışmaları amaçlanmış gibi. Bu nedenle beni kendine bağladı ve uzun bir süre de kopabileceğimi sanmıyorum. Bu tarz dizilerden hoşlanıyorsanız kesinlikle tavsiye ederim. En azından bir şans verin, hemen ön yargılı yaklaşmayın. 





Umarım seversiniz. Yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın!
İyi seyirler :)


Devamını oku »

8 Aralık 2014 Pazartesi

Farklı Bir Kitap İncelemesi / Bütün Kadınların Kafası Karışıktır - Ece Temelkuran

-Bugünlerde anneniz aklınıza daha sık gelmeye başladıysa, 
önemli suçlar işliyorsunuz demektir.-


Bu kitap öyle bir kitap ki okudukça okuyasın ve kitap bitmesin diye dua edesin gelir. Kitap bittiğinde koca bir boşluğa düşmüşüm gibi hissettim. Oysa ne güzel anlatıyordu içimdekileri. Tadı damağımda kaldı. Diğer bitirdiğim kitaplar gibi rafa koymaya elim gitmedi, hep benimle olsun istedim. Biz bu kitapla dost olduk. Kopamayız artık kolay kolay. Daha kaç defa okuyacağım kim bilir. Ama bildiğim bir şey var ki her seferinde başka şeyler hissedeceğim. Yazarının bile "Bugün yazsam o şekilde yazmazdım" dediği kitabı ben nasıl anlatabilirim ki. O nedenle bu yazım daha önce yaptığım kitap incelemelerinden farklı olacak. Kitabın anlattıklarından çok bana ne hissettirdiğinden bahsedeceğim. Çünkü konu biziz, kadınlar... Zaman zaman kendini bile tanıyamayan, devamlı kafasının içinde fillerin dolaştığı, farklı duyguları aynı anda yaşayan, gülerken aslında ağlayan kadınlar... Biraz dengesiz, biraz karışık kadınlar... 

Aslında her kadın içinde bir çocuk büyütür, eteğini tutup sağa sola sallanan ufak bir kız çocuğu...
Ece Temelkuran bize kendi açısından bizi anlatıyor aslında bir bakıma. Ona seçme şansı verilmemiş bir kızın çocukluğunu, ergenliğini, genç kız olma çabasını, olgunlaşmasını ve bir kadın olmaya çalışmasını anlatıyor. Her seferinde bu sefer farklı olur belki umuduyla sonuna kadar sevip, acı çekmiş bir kadın. Öbür yanda ise her şeyi boşvermiş kadınlar. 

Yorgundur ruhu, kimseye cevap veremeyecek kadar bıkkındır. Anlatsa da anlayamayacaklarını bilir ve susar. Sustuklarını içine atar ve hep parantezler açar. Kadının en yakın dostu kadındır ama en yakın düşmanı yine bir kadındır. Bunu bilir ve onları anlatır bize. Hayatının bütün noktalarında canını bir şekilde yaralamış kadınlar, sinsi düşmanlar.. Noktadan sonra büyük harfle başlamıyor cümlelerine, boşvermiş kuralları, boşvermiş doğruyu... 

Oku bunları ve bir sigara yak, bir de tek şekerli demli bir çay koy masaya denize karşı diyor. Çok neşeli bir müzik çalsın, kapat gözlerini ve gülümse diyor. Çünkü...

BÜTÜN KADINLARIN KAFASI KARIŞIKTIR.

Ben çizemedim sevdiğim cümleleri, öyle kirletilmiş öyle acıtılmış ki canı, bir çizgi de ben çekmek istemedim. 
Zaten bütün kitabı çizmem gerekirdi. Her cümle de durup düşünmek gerek. Yaşamadıysan bilemezsin, düşmediysen yeniden ayağa kalkmayı anlayamazsın, susarak bağırmak ne demek dersin. 

O yüzden yaşadıysan oku, oku ki tek olmadığını anla ve ağlama daha fazla. 
Devamını oku »

UKitap ile kitaplara daha çok yaşanmışlıklar katalım.


Kitapların ruhları olduğunu düşünen tek insan ben değilimdir herhalde. Bizim acılarımıza, mutluluklarımıza, yaşadıklarımıza en yakından onlar şahit olur. Sessiz yoldaşlarımız, sığındığımız sıcak kucaklardır onlar. İşte elimizdeki kitapları başkalarıyla paylaşıp kitaplara daha fazla anlamlar doldurmamız için 
bugün sizlerle farklı bir şey paylaşıp bir site tanıtımı yapacağım canlar. 

Bu site de tabi ki bir kitap sitesi ama diğerlerinden farklı. Bu sitede ister takas yapabilirsiniz, ister ücretsiz kitap verebilirsiniz, isterseniz de elinizde olan kitapları uygun fiyatlarla satabilirsiniz. Harika değil mi!! :) Ne zamandır böyle bir site arıyordum ve bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine keşfettim. Güvenilir ve bir o kadar samimi bir site gerçekten. Forumlarda yorumlar yazabilir, fikir alışverişi de yapabilirsiniz diğer üyelerle. Sadece üyelik kısmı öyle çok kolay değil. Ya bir arkadaşınızın size davet yollaması gerekiyor, ya da site sahiplerine kendinizi tanıtan ve onların size güvenmesini sağlayan bir mail atıp cevap vermelerini beklemeniz gerekiyor. Bu arada üye olduktan sonra da öyle hemen davet yollamak kolay değil, önce sitede güvenilir bir üye olmanız gerekiyor. Ben ikinci yolu deneyip site yöneticilerine mail attım ve sağ olsunlar beni kırmayıp kısa bir süre içinde mail adresime davetiyemi yolladılar. Şimdi bu siteye üyeyim ve neredeyse her gün girip yeni eklenen kitaplara, kendi almak istediğim kitaplara vs vs mutlaka bakıyorum. 

Eğer siz de bu tarz bir site arayışındaysanız ve gerçekten güvenilir olmasını istiyorsanız, kesinlikle tavsiye ediyorum. 

Hem ne kadar fazla olursak o kadar çok kitap olur değil mi :)   



Devamını oku »

4 Aralık 2014 Perşembe

Kitap İncelemesi / Endgame: Çağrı - James Frey



Merhabalar dostlar... Siz bu yazıyı okurken muhtemelen ben kazandığım parayı kutlamak için Las Vegas'ın en ünlü kumarhanelerinden birinde bir yandan içkimi yudumlarken bir yandan da paralarla dans ediyor olacağım. Hala Endgame'i kazanmak gibi bir hayaliniz falan varsa ne yazık ki üzgünüm para bende, boşuna okuyup kendinizi yormayın. ahsghagha! Tabi ki şaka yapıyorum :) Nerede bende o şans :) Üstelik bunun için gerçekten deli gibi kafa yormak gerekiyor bence çünkü öyle bariz ipuçları falan yok kitapta. Yapacak başka hiçbir işin gücün yoksa otur günlerce uğraş didin belki o zaman bir şeyler çıkar karşına :) Ama benim bunları yapmam ne yazık ki imkansızdı, o kadar yoğunum ki... Kitabı bile okuyacak zamanım yoktu ama sonunda bitirdim ve bu kitap ile ilgili bir daha yazı falan yazmamaya karar verdim :) Malum beni takip eden sevdiceklerim bilir ki içim dışım Endgame oldu... :(

Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki birkaç blogger arkadaşımın da bu kitap ile ilgili yaptıkları incelemeler, yorumlar vs var. Ben bu yazımda 12 oyuncuyu tek tek incelemeyeceğim. Benim yazım daha yorumsal ve daha az detaylı olacak. 
Haydi artık başlıyorum:

KİTABIN KONUSU:

Dünyanın sonu gelmek üzeredir. Meteorlar düşmüş, binlerce insan ölmüştür. 12 oyuncu, hepsi birbirinden farklı uygarlıklardan gelmiş ve doğaüstü güçleri olmamasına rağmen doğduklarından beri bunun için eğitilmiş olduklarından birbirinden yetenekli ve güçlü kişilerdir. Kitaba göre dünyayı Gök İnsanları yaratmış ve yine onlar sonlandıracaklardır. Fakat bu kıyametten önce bu 12 oyuncunun bir oyun oynaması gerekmektedir. Oyunu kazanan kendi soyunu, kendi sevdiklerini ve kendi ailesini kurtarabilecektir. Geride kalanlar ise ne yazık ki dünyayla birlikte yok olacaklardır. Hepsi çağrılmış, kafalarının içine bazı ipuçları yerleştirilmiş ve hiçbir kural olmaksızın oyun başlamıştır. Öldürmek, ihanet etmek, yalan söylemek, kaçmak, kovalamak her şey serbesttir. Ama kazanan sadece tek bir kişi olacaktır. Dünyada 3 tane dünya anahtarı mevcuttur ve bu kitap ilk dünya anahtarını bulmaya yöneliktir, ama kitabın sonunda ikinci anahtar için de bir ipucu verilmiştir.

YORUM:

Kitabın başında sonunu tahmin ettim ve tahminim tuttu :) Her oyuncu için ayrı ayrı bölümlere ayrılmış olduğu için her oyuncuyu daha rahat tanıyıp aklımda tutabildim. Bu açıdan başarılı bulmama rağmen bir yandan da sanki akıcılığı etkiliyormuş gibi hissettim. Benim favori oyuncum en başından beri Sara Alopay oldu. Kız tam bir Bihter modeli :) Biz millet olarak seviyoruz böyle olayları zaten :) Her neyse kitap İstanbul'da başlıyor ve Ankara, Mardin, Urfa gibi şehirlerde de geçiyor. Buna rağmen neden bir tane bile Türk oyuncu yok diye sormak istiyorum? Sen gel benim güzelim ülkemi kullan ama oyuncu yapmaya layık görme. Bu bence çok saçma ve sinir bozucuydu. Ama yinede sevdim kitabı, sadece pek benim sevdiğim bir tarz olmadığı için çok geç bitirdim ve zaman zaman okumak bile gelmedi içimden. Bu tarz kitapları okumak yerine elimde popcorn ve kola ile sinemada yayıla yayıla izlemeyi daha çok seviyorum :) Sanki gerçekten para kazanmak için yazılmış bir kitap izlenimi verdi bana. Zira gerçekten de öyle değil mi sanki. Belki de o yüzden de bir ön yargılı yaklaştım. Ama dediğim gibi seven için eğlenceli ve güzel bir kitap. 
Umarım seversiniz.
Keyifli okumalar :)




Kitapla ilgili diğer yazılarım için:






Devamını oku »

28 Kasım 2014 Cuma

Mim: The Ultimate Book Tag


Selamlar dostlar... Öncelikle bir süredir kitap incelemesi yapamadığım için kusura bakmayın demek istiyorum. Yine bir mim ile buralardayım. Mimlendiğim zaman mutlaka yapmaya çalışıyorum ve gerçekten mutlu oluyorum bunu yaparken. Bu sefer de sevgili "Naz'lı Kitaplık" beni mimlemiş, kendisine çok teşekkür ediyorum :) Severek takip ettiğim ve her seferinde dil çıkardığı fotoğrafıyla beni gülümseten Naz'ı mutlaka takip edin, pişman olmazsınız. Tık tık ! Ayrıca bu güzel mimi Türkçe'ye çevirip bizlere sunan ve mimi başlatan sevgili "Kronik Okur"a da emeğine sağlık diyorum.

Haydi başlayalım:





































1. Arabada kitap okurken rahatsızlanır mısın?


Bazen evet, bazen hayır. Sağlık durumlarıma ve rahat olup olmadığıma bağlı sanırım. Bazı zamanlar kitap bitiriyorum arabada, bazı zamanlar da aynı sayfayı 5 kere de okusam anlayamıyorum.


2. Hangi yazarın tarzı tamamen senlik ve neden?

Mine Söğüt ve Ece Temelkuran. İkisi de çok sevdiğim ve okumaktan çok keyif aldığım yazarlardır. Özel bir sebebi yok, zaten ikisi de tamamen farklı tarzlara sahip kişiler :)


3. Harry Potter serisi mi yoksa Alacakaranlık Efsanesi mi? Cevabını desteklemek için 3 sebep belirt.

Harry Potter tabi ki.

-Bizim zamanımızda Alacakaranlık mı vardı?

-Hep büyücü olmak istemişimdir.

-Ron çok komik değil mi?



4. Kitaplarını koklar mısın?

Evet koklarım. Ama özellikle yeni alınmış kitap kokusuna bayılırım. Bir kaç kere bu yüzden dalga konusu bile olmuşluğum var :(

5. Kitaplığındaki en ince kitap hangisi?

95 Sayfa ile Sadık Hidayet-Kör Baykuş. Kısa ama etkili bir kitap.

6. Kitaplığındaki en kalın kitap hangisi?
820 sayfa ile Philippa Gregory-Boleyn Kızı.

7. İyi bir okuyucu olduğun kadar iyi de bir yazar mısın? Geleceğinde yazarlık görüyor musun?

Hep yazar olmak istemişimdir. Ama o kadar da iyi yazdığımı düşünmüyorum :( Keşke yazabilsem.

8. Daha önceden okuyup da nefret ettiğin bir kitabı hediye verecek olsaydın, hangisi olurdu?


Sanırım sınavlar için zorla okumam gereken kitapların hepsi :) Ama şu son zamanlarda Gertrud von Le Fort-Die Letzte am Schafott.....

9. Harry Potter ya da Açlık Oyunları'na benzeyen ama daha az bilinen bildiğin bir seri var mı?

Pek seri kitabı okumadığım için bir şey diyemeyeceğim ama aklıma ilk olarak Taht Oyunları geldi.

10. Zombiler mi vampirler mi?

Tabi ki vampirler :)


11. Son olarak: Komple aşk romanı mı yoksa biraz aşk sahneleri karıştırılmış aksiyonlu romanlar mı?

Biraz aşk sahneleriyle harmanlanmış aksiyonu bol romanlar daha keyifli benim için. Vıcık vıcık aşk olaylarını hiç mi hiç sevmiyorum.




Bende; Nora'nın KitaplığıBEYAZ KİTAPLIKBurchin's! _ ❤ GECE KÜTÜPHANESİ ❤ _ ! bloglarını mimliyorum. Kolay Gelsin canlarrr :)




Devamını oku »
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...