"Acı çeken ruhlar birbirini tanımak ve birbirlerine yanaşarak acılarını ikiye katlayarak artırmak gibi inanılmaz bir özelliğe sahiptirler."
Hakkında onlarca yorum okudum, açıkçası çok olumlu şeylerle karşılaştığımı söyleyemeyeceğim. Uzun süre en çok satanlar listesinde kalmış olan bu kitap ile buluşmam biraz geç oldu. Bu biraz da benim tercihimdi. Herkesin merakının geçmesini, kitabın raflara kaldırılmasını beklerim ben bir kitabı elime almak için. Öyle olunca benim için daha anlamlı oluyormuş gibi hissediyorum. Benimki de tuhaf bir takıntı işte :)
Kitap çoğu kitapsever tarafından olumsuz eleştirilmiş olmasına rağmen ben çok beğendim. Bu yazımda da naçizane düşüncelerimi ve kendi çapımda yaptığım incelemeleri sizlerle paylaşacağım. Belki kitabı sevmeyenleri düşünmeye sevk eder, belki kötü yorumlardan etkilenmiş olan kişilerin fikirlerini değiştirir.
Öncelikle kitabın bu akıcı ve anlaşılır çevirisi için Emrah İmre'ye teşekkür etmek istiyorum. Günümüzde bu tarz kitapların anlaşılır çevirilerini bulmak ne yazık ki çok kolay olmuyor.
Bir erkek yazarın kadın karakterler yaratmalarına oldum olasıca hayranlık duymuşumdur. Bir kadının neler hissettiğini kaleme dökmek çok kolay olmasa gerek. Kaldı ki biz kadınları anlamak çok kolay değildir. Paulo Coelho; 31 yaşında, yakışıklı ve zengin bir adamla evli, 2 çocuk annesi Linda ismindeki gazeteci bir kadın ile tanıştırıyor bizi. Kitabın ilk cümlesi beni çok etkiledi. Şöyle ki sanki intihar etmeye çok yaklaşmış birinin ağzından çıkan kelimeleri yansıttığı izlenimi yaratıyor okuyucuda.
"Her sabah "yeni bir gün" dedikleri şeye açtığım gözlerimi gerisingeri kapamak, yatağımdan hiç çıkmamak istiyorum. Ama mecburum."Evet hepimiz biliyoruz ki bir kitabın ilk cümlesi çok önemlidir. Bütün kitabın okuyucuya vereceği mesajı bu ilk cümlede buluruz. Bu nedenle kitap ilk cümlesinde içine çekti beni. Merak uyandırmakta başarılı oldu.
Paulo Coelho, modern hayatın getirdiği monotonluğu bir kadının gözlerinden anlatıyor. Her gün aynı şeyleri yaşamaktan sıkılmış, hayatına anlam arayan bir kadın... Kocasını sevmesine rağmen bir şeylerin eksikliğini hisseden bir kadın... Bir yazarla röportaj yaptığı sırada yazarın bir cümlesi onun için dönüm noktası oluyor.
"Mutlu olmak hiç ilgimi çekmiyor. Aşk ve tutkuyla yaşamayı yeğlerim, ki bu tehlikelidir çünkü karşımıza neler çıkacağını hiç bilemeyiz."
Bununla birlikte artık risk alması gerektiğinin farkına varıyor. Evliliğini ve hayatını sorgulamaya başlıyor. Bu durum günümüzde çok sık yaşanılan bir gerçek değil mi? Hangimiz monotonluktan sıkılmıyoruz, hangimiz heyecan aramıyoruz ki? Özellikle şehir hayatı içinde koşturmaktan başka hiçbir şey yapmayan bizler aşkı, etrafımızdaki güzellikleri göremiyoruz bile.
"Herhalde bazı insanlar yıllarını farkına bile varmadıkları baskıyı içlerinde büyüterek geçirirler, ta ki günlerden bir gün alakasız bir saçmalıktan dolayı kendilerini kaybedene dek. Ve şöyle derler: "Yeter. Artık bunu istemiyorum."Gelelim asıl kahramanımız Linda'ya: Linda, 16 yaşındayken aşık olduğu sevgilisi ünlü siyasetçi Jacob König ile röportaj yapmaya gidiyor. Jacob da Linda gibi evlidir. Ama evliliğinden çok da memnun olmayan bir adamdır. Heyecan arayan Linda, Jacob'u gördüğünde yeniden bir şeyler hissettiğini düşünüyor ve aralarında bir yakınlaşma başlıyor. Gizli gizli buluşmalar, görüşmeler, itiraflar derken işler iyice sarpa sarıyor. Linda artık ona kesinlikle aşık olduğundan emindir. Karısını aşırı kıskanıyor ve onu saf dışı edebilmek için hiç gerçekleştiremeyeceği planlar yapıyordur. Yaşadığı gelgitler içinde 3 tane psikologu ziyaret etmiştir, fakat hiçbirinde aradığı cevapları bulamamıştır. Daha sonra bir şaman ile konuşur, bir nevi ruhuna ilacı onda bulur.
“Ruhunun içinde aydınlık, karanlıktan fazla. Ama bunun işe yaraması için senin sonuna kadar gitmen gerekiyor.”
Ama Linda yine de Jacob'tan vazgeçemez. Ta ki kocası ve Jacob'un karısı şüphelenmeye başlayana kadar...
Kitap sadece bir aldatma hikayesini barındırmıyor. Zaten öyle olsaydı ne kadar değeri kalırdı ki, sonuçta günümüzde neredeyse her gün bu tarz hikayeler duymuyor muyuz? Kadınlar neden aldatır? Aldatılan eşler ne yapmalı? İnsanlar neden aldatılır? gibi bir sürü soru hakkında yapılan bir yığın televizyon programı izliyoruz. Kahramanımız Linda Cenevre'de yaşamaktadır. Bütün olayın arka perdesinde bize Cenevre'yi öyle güzel bir şekilde betimlemekte, Cenevre hakkında öyle ilgi çekici tarihi bilgiler sunmaktadır ki okuyucuda Cenevre'ye karşı bir merak, bir sevgi uyandırmaktadır. Şahsen ben o eski sokaklarda Linda ile birlikte gezdim, Leman Gölü'ndeki dev fıskiyeyi onunla birlikte seyrettim.
Kitabın bir de dini yönü var ki Tanrı sevgisi, Pavlus'un sevgi hakkındaki düşünceleri ve Linda'nın kendi düşünceleri harmanlanmış durumdadır.
"Bir gün insanlığın hayrına çalışmak isteyenlere yalvarırım: Asla, bedenleriniz Tanrı adına yakılmış olsa dahi unutmayın ki içinizde Sevgi yoksa başka şeylerin hiç önemi yoktur. Hiç!"Benim bir kitapta hoşuma giden bir diğer özellik ise edebiyatın için de edebiyatın yer almasıdır. İşte bu kitapta bunu tam olarak başarmış durumdadır. Linda, kendi içindeki iyiyi ve kötüyü eleştirirken "Frankenstein" ve "Jekyll & Hyde" örneklerini vermektedir. Özellikle "Frankenstein" kitabın çoğu bölümünde karşımıza çıkmaktadır. İçindeki canavardan zaman zaman korktuğunu da dile getiren Linda bunu şu şekilde belirtmektedir:
"Tek amacım hayatın tekdüzeliğini kırmak, ilginç ve insanı sınayan hiçbir yanı kalmamış yaşamıma anlam katmak. Sonundaysa ortaya masumları tehlikeye atıp suçluları kurtaran bir canavar çıktı."
Coelho, karşımıza öyle bir kitapla çıkmış ki içinde mitolojiden bile örnekler görebiliyoruz. Kocasının anlattığı bir hikayedeki Psykhe ile Linda'nın birbirine benzerlikleri de çok ilginçtir.
Linda'nın sevgi hakkındaki düşünceleri ise kitabın en güzel kısmıydı diyebilirim. Hatta bir dönüm noktasıydı.
"İnsanı olduğundan farklı birine dönüştüren tek şey sevgidir."Sevgiye ne kadar ihtiyacımız var aslında değil mi? Onca sıkıntının ve problemin içinde sevgi varsa her şey ne kadar kolay çözülüyor aslında. Bu kitap dediğim gibi sadece bir aldatma hikayesi değil. Bu kitap bir ayna. Evet okuyucuya kendisini sorgulaması için tutulmuş bir ayna. Linda'nın düşüncelerinde, hissettiklerinde ve yaşadıklarında her okuyucu kendinden mutlaka bir şey bulacaktır. Özellikle kafası hep karışık olan biz kadınları Coelho'nun bu kadar iyi betimlemesi beni çok mutlu etti.
"İnsan hayatını seçemiyor. Hayat insanı seçiyor. Hayatta payına mutlulukların mı, mutsuzlukların mı düşeceğini bilmek mümkün değil. Kabul edip yola devam etmek gerek.Akıcı diliyle ve okuyucuyu boğmayan betimlemeleriyle okuyucuya her açıdan bir şeyler katan "Aldatmak" kesinlikle okunması gereken kitaplardan biridir. Ben kütüphaneme böyle bir kitap kattığım için çok mutluyum, umarım siz de benim kadar seversiniz.
Peki siz Linda olsaydınız ne yapardınız?
Paulo Coelho kimdir?
24 Ağustos 1947 yılında Brezilya'da doğmuştur. Yazarlığa başlamadan önce şarkı sözü yazan Coelho, ülkesindeki ünlü sanatçılardan Elis Regine ve Raul Seixas için de şarkı sözleri yazmıştır. 1987 yılında kendi hac yolculuğunu kaleme aldığı kitabı "Hac"ı yayımlamıştır. 1988 yılında yayınladığı "Simyacı" ise yazarın en ünlü romanı olmuştur. 53 ayrı dile çevrilen bu kitap Guiness Dünya Rekorları Kitabı'na girmiştir. 1979 yılında evlendikten sonra Rio de Janeiro'ya yerleşmiştir ve orada yoksul çocuklara ve yaşlılara yardım etmek için Paulo Coelho Enstitüsü'nü kurmuştur. Bir dönem aklı dengesi bozuk olduğu düşünüldüğü için üç kere akıl hastanesine yatırılmış olan yazar, "Veronika Ölmek İstiyor" adlı kitabını bu dönemde yazmıştır.
Yazar, haftalık köşe yazıları yazmaya ve yeni eserler üretmeye devam etmektedir.
Merhaba sizi takipteyim bende bloğuma beklerim sevgiler:)
YanıtlaSilBende de aynı takıntı var herkesin elinde ya da dilinde olan şeyi beğensem bile yapmam. Ben de bu kitabi ilk çıktığında raflarda görüp ilk sayfasından eklemiş ve okunacaklar listeme atmıştım (ilk basım bulunca affetmem :D) ve 2014 yılında okuduğum en akıcı kitaplardandı. Yazdığın her şeye satırı satırına katılıyorum.
YanıtlaSilOkudun mu bilmem ben lisedeyken okumuştum bir erkek yazarın kadın duygularını yazdığını çok da beğenmiştim : Başucumda Müzik. Akıcı bir romandı :)
Sevgiler
Benimle aynı düşüncelere sahip birini görmek beni gerçekten çok mutlu etti. Çoğu okur hakkında kötü yorumlar yapmış ama şaşırıyorum ne bekliyorlardı bu kadar abartılacak kadar. Kaldı ki detaylıca okuyunca zaten çok ince ironiler var. Bir kitabı dümdüz okumamak gerekiyor bana kalırsa. Benimde 2014 yılında okuduğum en tatlı kitaplardandı. Tabi bu akıcılıkta çevirmenin de büyük etkisi var. Onuda es geçmemek lazım.
SilBahsettiğin kitabı okumadım ama ismini çok fazla duydum. Bir sahaf gezintimde elime geçerse mutlaka satın alacağım, yazdım bir köşeye :)
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil