27 Haziran 2015 Cumartesi

Dizi Molası / Orphan Black




Son zamanlarda ne yapsam ne izlesem diye düşünüyorsanız, doğru yerdesiniz!

Bu yazımda Kanada yapımı muhteşem bir diziden bahsedeceğim sizlere. Geç keşfettim ama iyi ki keşfetmişim dediğim izlenecek bölüm kalmasın diye kendimi tuta tuta bir hal kaldığım bir dizi oldu. Bilim kurgu türünde (aman dur kapatma hemen bilim kurguyu görünce) olmasına rağmen içinde bol gerilim ve dramın bulunduğu bir dizidir kendisi. Aslında bilim kurgu türüne çok ön yargılıyımdır, hiç mi hiç sevmem ama bu dizi gerçekten öyle saçma sapan şeyler içermiyor ve insanı kendisine delicesine bağlıyor.

Azıcık konusuna değinmek gerekirse dizimizin başrolünde Tatiana Maslany yer alıyor. Ve ben bu kadına bayılıyorum. Gördüğüm en yetenekli ve en başarılı kadın oyunculardan biri kesinlikle. Dizi bir tren istasyonunda başlıyor. Sara Manning bir kadının intiharına tanık olmaktadır. Ama işin garibi kadın tıpa tıp ona benzemektedir. Sara'nın kızı Kira'yı yanına alabilmek için paraya ihtiyacı vardır. Ve aradığı fırsat ayağına gelmiştir. Gizlice kadının çantasını alıp bir dedektif olan Beth Childs'ın yerine geçer ve bundan sonra işler sarpa sarmaya başlar. Kendisine benzeyen tek kişinin sadece Beth Childs olmadığını anlaması üzerine kendini ne olduğunu bilmediği bir olayın içinde bulur. 

Daha fazla spoiler verip keyfinizi kaçırmak istemiyorum. Zaten bu kadarı yeterli olmuştur diye düşünüyorum. Haydi o zaman bu diziye bir şans verin ve benim gibi bağımlısı olanlarda varsa yorum yazmayı unutmayın. 

Keyifli seyirler....


Devamını oku »

11 Haziran 2015 Perşembe

Kitap İncelemesi / Selam Berlin-Yade Kara


Herkese merhabalar...

Bu seferki kitabımız bir Berlin romanı, yani şöyle bir geçmişe gidip Berlin duvarının yıkılışını izleyeceğiz. Yade Kara, Türk kökenli bir Alman yazardır. Türkiye'de doğmuş olmasına rağmen Batı Berlin'de büyümüştür. Kitaplarını Almanca dilinde yazmaktadır. Selam Berlin ise onun en tanınmış kitabıdır. 2004 yılında Deutscher Bücherpreis ödülüne layık görülmüştür. 


Kitabımızın baş kahramanı Hasan isminde 19 yaşındaki bir Türk'tür. Almanya'da doğmuş olmasına rağmen ailesinin onun ve kardeşi Ediz'in orada homoseksüel, hippi yada eroinman olacağından korkması üzerine İstanbul'da bir alman okulun gönderilmişlerdir. Babası ise Almanya'da yaşamaya devam etmektedir. Berlin'de kuzeniyle beraber çalıştırdığı bir seyahat bürosu vardır. Anne ise İstanbul'da kalmayı tercih etmiş tipik bir Türk kadınıdır. Berlin ona göre fazla taşralıdır. Yine de arada sırada kocasının yanına gitmektedir. 

Kitap, Berlin duvarının yıkılışıyla başlar. Hasan ve ailesi televizyonda haberleri izlemektedirler. Hasan bu olayı görünce yine Berlin'e dönmeye karar verir. Ve babasının arkasından o da Berlin'e gider. Kendini Berlinli olarak tanımlayan Hasan'ın planı orada arkeoloji okumaktır. Ama hayat planladığı gibi gitmez. Bir anda kendini film sektöründe bulur ve oyunculuk yolunda adım adım ilerler. Bu sırada babasının doğu Berlinden gelen gizli aşkı ve üvey kardeşi ile ailesi paramparça olur. 


Kitaptaki her karakterin farklı bir kimliği, dünyası ve hayalleri var. Baş karakterin Hasan olması diğer karakterlere uzak olduğumuz anlamına gelmiyor. Kitabı okurken çeşitli kişilerle tanışıp farklı karakterleri anlama şansı yakalıyoruz. Hepsinin gitmek istediği bir şehir ve yaşamak istedikleri hayalleri var. 

Aynı zamanda kültürel farklılıkları da gözler önüne seren bu kitapta, İstanbul ve Berlin'in zaman içinde nasıl değiştiğini de görebiliyoruz. 




Şöylee bir geçmişe gidip Hasan'ın renkli dünyasında kaybolmak istiyorsanız kaçırmamanız gereken bir kitap olduğunu söyleyebilirim. O kadar akıcı ve eğlenceli ki zamanın nasıl geçtiğini emin olun anlamayacaksınız. 

Devamını oku »

10 Haziran 2015 Çarşamba

Bir başucu kitabı olarak "Dönüşüm"


Herkese merhabalar...

Bu sefer farklı bir şey yapıyorum ve daha önce incelemesini yazdığım bir kitabı tekrardan ele alıyorum. Aslında böyle bir şey yapmamdaki sebep bu kitap hakkında derinlemesine bir inceleme yapmış olmam ve tabi ki bilgilerimi sizlerle paylaşmak istemem. Gelmiş geçmiş en bilinen ve adından söz ettiren kitabımız "Dönüşüm" tabi ki birçok eleştirmen ve edebiyatçı tarafından incelenmiş ve eleştirilmiştir. Ben de naçizane bunları toparlamaya çalıştım. Sizleri sıkmaması için yazımı kısa tutup sadece en önemli noktalara değineceğim. Hala bu kitabı okumadıysanız da hemen en yakın kitapçıya koşun derim. Zira bana göre her edebiyatla ilgilenen kişinin kitaplığında, hatta başucunda olması gereken bir kitap. 

3 kere farklı zamanlarda okumuş olduğum bu kitabın benim üzerimdeki etkileri üçünde de farklıydı. Her seferinde farklı bir bakış açısı edindim ve her seferinde kalbimde farklı bir yere dokundu. Sanırım o yüzden bendeki yeri her zaman ayrı olacak. 


Aslında kitabın konusunu neredeyse herkes biliyor. Evet, Gregor Samsa adındaki karakter bir sabah böcek olarak uyanıyor. Ne kadar kısa ve öz değil mi. Ne var bunda, ne saçma gibi düşünen eminim bir sürü edebiyat düşmanı vardır. Öncelikle şunu söylememiz gerekiyor ki; Franz Kafka gelmiş geçmiş en iyi yazarlardan biridir. Kendine has üslubu (Kafkaesk) birçok yazarın etkilendiği ve üzerine kitaplar yazdığı bir konu olmuştur. Franz Kafka ölümünden sonra bu kadar ünlü olan nadir yazarlardan biridir. 

Gregor Samsa bir sabah böcek olarak gözlerini açar ve işe geç kaldığını fark eder. O andaki tek düşüncesi bir an önce kalkıp işe gitmektir, yoksa kovulacaktır. Ailesine bakmakla yükümlü olan Samsa için bu korkunç bir şeydir. Kendini zar zor yataktan atan Gregor, iş yerinden müdürün kapıda olduğunu ve onun neden gelmediğini merak ettiğini duyar. Güç bela kapıyı açan Gregor'u gören müdür şok içinde evi terk eder. Ailenin geri kalanının da yaşadığı şok ile Gregor babası tarafından odasına itilir. Günlerini orada geçirmeye başlayan Gregor'un tek destekçisi kardeşi Grete'dir. Grete ona yiyecekler getirip onun bakımıyla ilgilenir. Bir gün Gregor, annesinin sağlığını merak ettiği için salona gider, bu sırada babası onu görür ve bir anda Gregor'a elma fırlatmaya başlar. Elmalardan biri sırtına isabet eder ve orada iltihap kapmaya başlar. Gregor'un çalışamaması ailede bir ekonomik kriz başlatır. Baba, kız kardeş ve anne kendilerine iş bulurlar ve aynı zamanda eve 3 tane sakallı adamı kiracı olarak alırlar. Yine bir akşam Grete kiracılara keman çalarken Gregor kafasını salona uzatır. Kiracıların onu görmesi üzerine işler yine karışır. Bütün aile Gregor'un evden gitmesi gerektiğini düşünür. Bu konuşmaları duyan Gregor odasında sessizce can verir. Ertesi günü temizlikçi kadın cesedi görür ve yok eder. Aile yine eski mutlu günlerine geri döner.




Kitabın başında okuyucuda garip bir his uyanıyor. Bütün kitap boyunca bu dönüşümün açıklamasının nerede yapılacağını bekler ama ne yazık ki böyle bir açıklama yoktur. Kitap aslında bir trajediyi gözler önüne seriyor. Sadece bireysel değil aynı zamanda toplumsal problemlere de değiniyor. Ekonomik problemler insanları bir köleye dönüştürüyor. İnsanlar kendi istedikleri işi yapmak yerine para getirecek işleri yapmayı tercih ediyorlar. Bunun en belirgin örneği Gregor ile görülüyor. Gregor'un dönüşümü bir başkaldırıyı sembolize ediyor. Aslında böcek sembolü olması gereken insanı bizlere göstermeye çalışıyor. 







Kitapta dönüşümü sadece Gregor değil aynı zamanda kız kardeşi Grete'de yaşıyor. Kitabın başlarında Gregor ile ilgilen, ona yemekler götüren kız bir anda onunla ilgilenmemeye hatta onun evden gitmesinin gerekli olduğunu söylemeye başlar. Grete küçük saf bir kız çocuğundan bir kadına dönüşür ve o da toplumun bir kölesi olur. 

Kafka'nın bütün eserlerinde en çok göze çarpan Baba-Oğul ilişkisini bu kitapta da görüyoruz. Gregor'un babasının kötü davranışları, Gregor'un ölümüne sebep olan elmayı fırlatışı bunu sembolize etmektedir. 

Yabancılaşma, hiçlik duygusu ve yalnızlık gibi konuları işleyen bu kitabı mutlaka okumalısın. Daha önceki yazıma ulaşmak içinde buraya tıklayabilirsiniz.


Kitapla kalın....



Devamını oku »

4 Haziran 2015 Perşembe

Kitap İncelemesi / Uwe Timm-Kardeşimin Gölgesinde

 


Bir ülke düşünün acıların en acısını yaşamış, bir nesil düşünün savaşın izlerini taşıyan...

Uwe Timm otobiyografik kitabı olan "Kardeşimin Gölgesinde"yi yazarken kendi ailesinden, özellikle abisinden yola çıkmıştır. Nazi askeri olan abisi Karl-Heinz ile ilgili tek anısı henüz 3 yaşlarındayken hatırladığı bir oyun sahnesidir. Abisinin kollarının arasındadır, abisi onu havaya kaldırmıştır. Kitabın geri kalanıyla ilgili en büyük ipucu bu hatırladığı sahnedir. Karl-Heiz, doğu cephesinde ruslara karşı savaşmaktadır ve savaş sırasında ağır yaralanması sonucu ölmüştür. Ukrayna'da savaş sırasında yasak olmasına rağmen yazdığı mektupları, ailesine gönderdiği mektupları, ikinci dünya savaşını anlatan çeşitli alıntıları ve raporları derleyip bu kitapta bir araya getirmiştir yazar. 

Aslında kitap sadece bir aile hikayesini anlatmakla kalmıyor, Alman tarihine bir kanıt niteliği taşıyor. Abisinin bir nazi askeri olarak soğuk kanlılığı, barbarca anlatımları ve şiddeti normal birşeymiş gibi anlatması yazarı büyük şoka uğratıyor. Aynı zamanda babasının Hitler yanlısı olduğunu bilmesi de onunla arasına mesafe koymasına yol açıyor. 

Yazar, kendisi de dahil olmak üzere bütün bir Almanya'ya kuşbakışı bakarak yazıyor bu kitabı. Tamamen objektif, kronolojik bir zaman dilimi olmadan, sade ama yer yer sıkıcı bir dil kullanıyor. Bu nedenle bu kitabı özetlemek ne yazık ki mümkün değil. 

Kitabın ana temasında ise bana göre "suçlular mı yoksa kurbanlar mı?" sorusunu büyük rol oynuyor. Yazarın esas sorguladığı bu barbarca hareketleri Almanların göz göre göre nasıl kabullendikleri, neden kimsenin ses çıkarmadığı, hemen yanlarındaki yahudi komşuları götürülürken neden sessizce izledikleri.... 

Ve bana göre esas problem "VİCDAN". Rahat mı?

Yer yer tüylerinizi diken diken edecek bu kitabı eğer Hitler dönemi Almanya'sını merak ediyorsanız mutlaka okumalısınız. 



Devamını oku »
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...