Merhabalar... Bu yazımda bir süredir okuduğum Nikos Kazancakis'in ünlü eseri Zorba'dan bahsedeceğim. Bir süredir okuduğum diyorum çünkü insanın hayatında öyle kitaplar olur ki gerçekten bitmesin diye okumak istemez. Bu kitap da benim için tam olarak böyleydi. Nereden nasıl başlasam bilmiyorum. Çünkü kitap gerçekten insanın hayata bakışını bir şekilde değiştirebilecek ve etki edebilecek niteliklere sahip. Zira okudukça erkeklerin bakış açılarını bir kadın olarak daha farklı açılardan gördüm ve bazı düşüncelerimin de değişmesini sağladı.
Kitabın başında bulunan "Yazarın Önsözü" kısmında Kazancakis'in Zorba hakkındaki düşünceleri yer alıyor. Aleksi Zorba için öyle güzel bir cümle kurmuş ki bunun üzerine Zorba'nın Kazancakis için ne kadar önemli olduğu hakkında konuşmak gerçekten doğru olmaz; "Eğer bugün, dünyada bir ruh kılavuzu, Hintlilerin dediği gibi bir guru, Aynaroz papazlarının dediği gibi bir yeronda seçmem gerekseydi, kesinlikle Zorba'yı seçerdim."
Kazancakis bu kitabıyla bir nevi kendi hayatını anlatmaya çalışmış, kendisiyle girdiği sessiz hesaplaşmayı göstermiştir.Kazancakis, Zorba ile korkmamayı, yaşamı sevmeyi ve ayakta durabilmeyi öğrenmiştir. Zorba tam olarak özgür insanın simgesidir. Ne yazık ki Kazancakis, Nobel ödülünü bir puanla Camus'a kaptırmıştır. Fakat Albert Camus bile "Nobel, benden çok onun hakkıydı." demiştir.
Kazancakis'in mezar taşı da bir o kadar ilginçtir. Çünkü üzerinde yazanlar sanki tam olarak Aleksi Zorba'nın ağzından çıkmış gibidir. "Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm."
Kitabın içeriği hakkında biraz bilgi vermek gerekirse kitap, adı kitapta hiç geçmeyen Yunan asıllı bir yazar tarafından anlatılıyor. Kitaplarla içli dışlı olan bu yazar bir süre hayatı anlamak için Girit'e gitmeye karar verir. Burada linyit kömürü işi de yapacaktır. Eski bir dostuyla da yolları ayrıldığı için kendini yalnız ve mutsuz hisseden bu yazar yolda Zorba ile tanışır ve onu da yanına alıp linyit işiyle uğraşması için ustabaşı yapar.
Girit'te başlayan bu arkadaşlık zamanla daha da pekişip daha da güçlenir ve Zorba'nın hayata bakış açısı yazarı da derinden etkilemeye başlar. Bu sırada Buddha ile ilgilenen yazar hayatı sorgulayıp bilinçlenmeye çalışmaktadır ama Zorba'nın düşünce yapısı her şeye baskın gelir ve yazar Buddha ile içten içe savaşmaya başlar. Zorba'ya göre hayat yenilgilerle doludur ama önemli olan bu yenilgiler sonunda pes etmemektir. Bir nebze yenilgileri sevmektedir Zorba. Kadınlara bakış açısıyla da beni tamamen şaşırtan Zorba, onlara içten içe acımaktadır, ama onlardan asla vazgeçememektedir.
Aynı zamanda çok çalışkandır. Çalışırken başka hiçbir şeyi düşünmez, tamamen işine odaklanır. Din hakkındaki düşünceleri de bir o kadar ilginçtir. Tanrı'ya inanmaz ve onunla dalga geçer. Vatan düşüncesine de tamamen karşıdır. Vatan düşüncesinin insanı vahşileştirip acımasız yaptığına inanır. Neredeyse unutuyordum, en önemlisi ise Zorba keyifli olduğu zaman santur çalar ve raks ederek anlatmak istediklerini anlatır. Dans etmek onun için bir tutkudur.
Kitabın olay örgüsü sade ve ağırdır. Yazar, Zorba ile konuşmalarına daha fazla önem vermiştir. Bu yüzden okurken sanki Zorba ile yazarın konuşmaları sırasında onların yanındaymışım gibi hissettim. Zorba'yı her sayfada daha çok sevdim. O yüzden kitabın içeriği hakkında daha fazla bir şey yazmamaya karar verdim. Herkesin okumasını tavsiye edeceğim ve ders niteliğinde bir kitap olan Zorba, benim için hayata bakışımı değiştiren kitapların arasına çoktan girdi.
Zorba'yı daha iyi tanımanıza yardımcı olacak ve benim kitapta en çok beğendiğim kısımlar ise şunlardır:
- "Kişilik kaybolur, yüz silinir, genç ya da moruk, güzel ya da çirkin, hepsi anlamsız bir değişikliğe uğrardı; her kadının arkasında Aphrodite'in onurlu, kutsal ve sır dolu yüzü belirirdi."
- "Kadın korkunç bir sırdır, hiçbir zaman da kapanmayan bir yarası vardır. Sen kulak asma, bütün yaralar kapanır ama, o yara kapanmaz."
- "İnsan canavardır. Büyük canavar! Ona kötülük mü ettin? Senden çekinir ve titrer. İyilik mi yaptın? Gözlerini oyar..."
- "Bir kadın küpelerini, incik boncuğunu, kokulu sabunlarını, bir şişe lavantasını verecekti ha!... Kadın onları verdi mi, dünya yıkıldı demektir be! Bu, bir tavuk kuşunu yolmak gibidir."
- "Kırmızı, sarı, siyah yamalarla yamanmış, binlerce ekli ve yamaları kalın sicimle dikildiği için en büyük fırtınalarda bile yırtılmayan bazı gemi yelkenleri vardır. Benim kalbim de öyle işte! Binlerce delikli, binlerce yamalı, ama korkusuz."
- "Çaldığımda, öldürdüğümden, zina yaptığımdan değil, hayır, hayır! Tanrı bunları bağışlar. Ama ben, o gece, bir kadın yatağında beklediği halde gitmediğim için Cehennem'e gideceğim."
- "Kadını kim yarattı?"
- "Komşumuz ihtiyar bir Türk olan Hüseyin Ağa çok yoksuldu, hanımı, çocukları da yoktu. Akşam eve geldi mi, avluda diğer ihtiyarlarla oturur, çorap örerdi. Ermiş bir adamdı Hüseyin Ağa. Bir gün beni dizlerine aldı; hayır duası eder gibi elini başıma koydu; `Aleksi` dedi, `Bak sana bir şey söyleyeceğim, küçük olduğun için anlamayacaksın, büyüyünce anlarsın. Dinle oğlum, Tanrı`yı yedi kat gökler ve yedi kat yerler almaz; ama insanın kalbi alır, onun için aklını başına topla Aleksi, hiçbir zaman insan yüreğini yaralama."
Keyifli Okumalar....
Blogun hayırlı olsun umarım çok güzel anılar paylaşımlarla karışılaşırsın bundan sonra takipteyim :)
YanıtlaSilBende beklerim http://hayatimakyajla.blogspot.com.tr/
Ah çok teşekkür ederim, çok mutlu oldum. Tabi ki bende takipteyim :))
SilBu kitabı henüz bitirdim ve gerçekten bende farklı bir yere sahip olmayı başardı. Yazınızı çok beğendim gayet iyi bir inceleme olmuş. Kitabı okumamış olsam yazınızdan sonra okuma kararı alırdım, tebrik ederim :)
YanıtlaSilçok merak edip bir türlü okuyamadığım kitaplardandır kendisi..
YanıtlaSil